Yaşamla ilgili her şeyi kavrayan, ister erkeğe ister kadına ait olsun insan yüreği ve insan zihni hakkında bilinmesi gereken ne varsa hepsini bilen şeytan Tolstoy; Rose bir erkeğin kadınlar hakkında Tolstoy kadar bilgili olması mümkün müdür diye merak ediyor, bir erkeğin bütün erkekler ve bütün kadınlarla özdeşleşebilmesine anlam veremiyordu, o yüzden de Tolstoy'un yazdığı sadece Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş gibi büyük romanları değil, daha kısa yapıtlarını, novellalarını ve öykülerinin çoğunu da okudu, içlerinde en çok da genç bir gelinin hikâyesini ve giderek yaşadığı hayal kırıklığını anlatan yüz sayfalık Aile Mutluluğu kitabından etkilendi, yapıtta anlatılanlar kendi yaşadıklarına öylesine yakındı ki sonunda gözyaşlarına boğuldu
"Hayır, şaka yapmıyorum, aşkın ne olduğunu anlamak için önce hata yapıp sonra düzeltmek lazım."
"Evlendikten sonra da mı?"
"Pişman olmakta hiçbir zaman geç kalınmaz."
"Anne babalarına şaşırıyorum. Aşk evliliği diyorlar."
"Aşk mı? Ne çığdışı düşünceler! Bu zamanda kim aşkı konuşur ki?"
"Ne yapalım? Eski aptalca moda geçmiyor."
"Bu modayı takip edenler için kötü...Biliyorum mutlu evlilikler sadece mantık evlilikleridir."
Öyle kişiler vardır ki hangi alanda olursa olsun mutluluğa ermiş bir rakibiyle karşılaştıkları zaman onda olan bütün iyi şeylere sırt çevirir onun sadece kötü şeylerini görürler
"Hiçbir üzüntüm yok (...) Ama şimdi bana her şey ve öncelikle kendim kaba, bayağı görünüyor. Düşünebiliyor musun ne kadar kötü düşünceler var kafamda? (...) En kötü, en kaba düşünceler. Anlatamıyorum; bu bir hüzün değil, sıkıntı da değil, daha da kötü. Sanki içimde iyi olan her şey saklanmış ve sadece kötü şeyler kalmış."
Ben kalbimle yaşıyorum,başka türlü yapamam,siz ise kurallarla yaşıyorsunuz.Ben sizi öylesine sevdim,siz,herhalde beni kurtarmak için,bana öğretmek için.
Geçmişin bütün izleri sanki onu sarıp diyorlardı: "Hayır, bizden ayrılamazsın, değişemezsin ve eskisi gibi kalacaksın, kuşkularla, kendine kızgınlıkla, boşuna düzelme girişimlerinle, düşüşlerinle ve sahip olamadığın mutluluk bekleyişinle"
Sermayenin işçiyi ezdiğini bilirsin. Bizde işin bütün ağırlığını işçiler, köylüler taşır ve öyle bir durumdadırlar ki, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar bu hayvanca durumdan kurtulamazlar. İşçilerin durumlarını düzeltmelerini, kendilerine boş zaman ve eğitim olanağı sağlayacak iş ücretinden elde edilmiş artı değerlerin hepsi, bütün ücret fazlalıkları kapitalistler tarafından ellerinden alınır. Toplumun öyle bir düzeni var ki, işçiler ne kadar çok çalışırsa tüccarlar ve toprak sahipleri o kadar çok para kazanır, onlarsa her zaman işçi hayvanlar olarak kalır. Bu düzeni değiştirmek gerek.